
Neden Ay Çarpması?
Hepimiz, kendimizi sosyal, duygusal ve maddi alanlarda güvende hissedebilmek adına mevcut düzenin bize dayattığı ego oyunlarının kurbanıyız. Ne yazık ki büyümek ve "olgunlaşmak" çoğu zaman tüketim toplumunun yarattığı değerleri içselleştirmek, bu değerlerin ruhumuzda yarattığı yaraları bastırmak ve görmezden gelmekle mümkün oluyor.
Oysaki Ay hem mitolojik, hem astrolojik ve hem de kadim felsefeler açısından bizim koşulsuz sevgi ihtiyacımızı anlatır. Aslında çoğumuz ömrümüzü kendimizi güvende ve desteklenmiş hissetmek için koşulsuz sevebilmek ve sevilebilmek arzusuyla geçiririz. En derinde yatan bu ihtiyaç koşulsuz ilişkiler içinde büyümek, gelişmek, sevilmek ve "ait olmak" ihtiyacıdır. Bunu bulamadığımızda kırılır, üzülür ve korkarız. Ama Ay son noktada bizim kendimizle olan ilişkimizle daha çok ilgilenir. Kendi içimizdeki çocuğa nasıl bir ebeveyn olduğumuz daha önemlidir. Onu koşulsuz kabulleniyor muyuz? Yargılamadan anlayışla karşılıyor muyuz? Destekleyip olgunlaştırıyor muyuz? Bunları yapmıyorsak, ki çoğu zaman en çok da kendi içimizdeki çocuğa sağırızdır, bu durumda Ay içimizdeki, bir türlü göremediğimiz ve sesini bastırdığımız, naif, kırılgan ve ürkek çocuğun korku dolu çığlıklarını bize duyurmak ister. Ve bu çığlıkları, kalbimize “değersizlik” duygusu olarak yerleştirir. Kişisel gelişim de ruhsal dönüşüm de esasen koşulsuz sevgi zemininde olur. Annemizden göbek bağımızın kesilmesi ile kaybettiğimiz aidiyet hissinin evrensel aidiyete ve ayrılık duygusunun da birlik bilincine dönüşmesi için öğrenmemiz gereken en önemli ders, içimizdeki çocuktan başlayarak yaşamın tüm diğer unsurlarına şefkat ve merhametle cevap verebilmektir. Aksi takdirde Ay bizi değersizlik, ayrılık ve aidiyetsizlik duygusunun yarattığı korku ile çarpar. Doğum haritalarımızda Ay ile temsil edilen ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorsak eğer, zaten Güneş ve Yükselen burcumuzun negatif özellikleri ile de boğuşuyoruz demektir. Bu nedenle Ay burcumuz, doğum haritamızdaki Güneş dâhil diğer enerjilerimizi nasıl kullandığımız konusunda çok etkilidir. Öyle ki Güneş, yükselen ve gezegenler bir tren ise, Ay o trenin makine dairesi gibidir. O düzgün çalışmazsa eğer, tren ya hiçbir yere varamaz, yani yolunu kaybeder ya da kendi yolunda düzensiz ilerler.
Sonuçta hepimiz bir şekilde sevilmeyeceğiz, parasız ve güvencesiz kalacağız, güç ve etki sahibi olamayacağız korkusuyla içimizdeki naif kırılgan ve sevgi dolu çocuğun sesine kulaklarımızı tıkıyoruz. Hepimiz koşulsuz sevilmeyi isteyen içimizdeki çocuğun spontane neşesini yok ediyor ve onun korku dolu çığlıklarını bastırmak için daha fazla güç ve etki peşinde koşuyoruz.
Tabii ki, bunca kargaşayı içinde barındıran dünyamızda, kaostan bir düzen çıkartmak, mutlu ve huzurlu bir yaşam kurmak ömür boyu süren bir çaba ve idrak gerektiriyor. Tüm çabamızı, ego oyunlarından özgürleşip, evrenin ve/veya Tanrı'nın düzenini yansıtan ruhumuzla temasa geçmek için harcamak zorundayız.