Jüpiter ve İnanç

Steven Forrest, Jüpiter’i anlatmaya onun gerçek anlamının “inanç” olduğunu belirterek başlar ve inanca yüklediği anlamı Hristiyan inancı ile karşılaştırarak devam eder: ”Bu inanç Baba’ya, Oğul’a, Kutsal Ruh’a inanmak demek değildir. Bu kadar formel değildir. Daha temel, esaslı bir inançtır. Yaşama inançtır: Sarsılmaz bir şekilde hayatın yaşamaya değer olduğundan emim olmaktır.” Yani Jüpiter, kişisel doyumumuz açısından vazgeçilmez olan mutluluğun temelini oluşturacak, güven duygumuzu besleyecek ve korkularımızın en derininde yatan ölüme bakış açımızı berraklaştıracak, yaşama neşeyle dâhil olabilmek için bizlere ilham verecek bir anlam ve inanç arayışından söz etmektedir. Dolayısıyla Jüpiter tarafından istenilen inanç varoluşun büyük planı içerisinde, dünya yaşamının ne anlama geldiğinin idrakinden doğan bir inanç olsa gerek.
Jüpiter’in Birinci Kuralı
Yaşama yüklediğimiz anlam yalnızca dinleri değil, inanç, felsefe ahlak, adalet ve bilgelik gibi konuları da içerir ve bu konuların her biri, bir diğerine göbekten bağlıdır. Bu konular hepimiz için son derece temel değerlerdir. Dünya tarihinden izleyebileceğimiz gibi insanlığın gelişimini derinden ve toptan etkileyen konulardır. Kısacası, Jüpiter astrolojisinin kavranması Satürn’den bile daha zorlu konularını içerir. Çünkü Satürn tüm karmaşasına rağmen kendini korkuyla, sıkıntıyla ve sınırları ile gözümüze sokar. Jüpiter ise Satürn’ün gerçek anlamını idrak etmemizi sağlayacak, evrenin büyük planını anlamamızı kolaylaştıracak deneyimleri bizden bekler. Bu deneyimlerin inançla, anlamla, ahlakla, etikle, adaletle ve felsefeyle olan güçlü bağları işi oldukça zorlaştırır. Çünkü bu konuların her biri son derece esnek ve kaygan bir zeminden temellenir. Neye inanıyorsak bizim için anlamlı olan odur. Ve bir kez inandık mı sarsılmaz bağlarla inandığımız değerle özdeşleşmeye eğilimliyizdir. Çünkü inançlar tartışılmaz, ölçülmez ve rasyonel akılla gerçekliğinin sağlaması yapılamaz. Ama şunu gözden kaçırmamak gerekir ki inançlar hem kişisel hem de sosyal yaşantıda çok güçlü sonuçlar üretir. Bu hâliyle inanç sistemleri her şeyden daha gerçek ve her şeyden daha etkilidir. Jüpiter aynı zamanda kendimizi anlamsız ve değersiz hissetmemizin sonucunda ortaya çıkan ölüm ötesi korkusundan şiddet ve vahşet içeren siyasi fanatizme kadar uzanan büyük bir yelpazeyi de gözümüze sokar. Peki inançlara dogmatik ve fanatik yaklaşım, Jüpiter’in esas doğası mıdır, yoksa laneti midir?

Jüpiter’i doğru kavrayabilmek için doğal yöneticisi olduğu iki burcun, yani Balık ve Yay burçlarının içeriklerine bakmalıyız. Ama başlangıçta prensip olarak şunları hatırlamakta fayda var: İlki, birden çok burcu yöneten gezegenler birbirleri ile çatışan değil birbirlerini tamamlayan temaları içerir. İkincisi ise anlam ve inanç gibi konuları öne çıkaran bu iki burcun zeminlerinin kayganlığı sahip oldukları değişken yapıdan gelir. Astrolojinin "öncü", "sabit" ve "değişken" diye tarif ettiği üç moddan sonuncusu olan değişken nitelik zihinsel elastikiyet, öğrenme merakı, dogmaları, önyargıları ve paradigmaları kırabilmenin tek silahı olan şüphe ve nesnel bakış açısı gibi özellikleri taşır, ki bu nitelik olmadan bu konuları idrak etmek zordur. Değişken nitelik, yaşam ve yaşam sonrasına yönelik yüksek farkındalığa ulaşabilmemiz, aklın sınırlarının ötesinde, belirsiz ve kavranamaz gibi görünen kaotik yapı ile temas hâlinde olmamız için gereklidir. Ve bu yapısı ile inanç ve değer sistemimizi geliştirebilmemiz adına, doğru sandığımız değerlerden bile makul oranda şüphelenmemizi, inançlarımız üzerinde düşünmemizi, bunlara yönelik eleştirel bir yaklaşım geliştirmemizi, dogmalarımıza farklı bakış açılarından bakarak sorgulamamızı ve yaşam deneyimlerimizden çıkarttığımız sonuçlarla inandıklarımızı sürekli evrensel temalara doğru yükseltmemizi ister.
Jüpiter’in İkinci Kuralı
İnanç ve anlam aklın sınırlarının ötesinde bir yerlerdedir ve ona ancak esnek bir zihin, dogmaları sorgulayacak makul bir şüphe ve yüksek bir farkındalıkla dokunulabilir.
Aslına bakılırsa Jüpiter’in doğası gözlemlemek, sorgulamak, deneyimlemek ve deneyimlerden bir anlam oluşturmaktır. Ardından da bu anlamı önce kendi içimize yansıtmak ve sonra da içte oluşan bilgeliği alçakgönüllülükle dışavurmaktır. Jüpiter’in yönettiği Balık ve Yay burçları, farklı element seviyesindeki inanç ve anlam arayışını evrensel tema olarak önümüze koyarlar. Ama bu kavramların taşıdığı çelişkiyi çözebilmemiz için aynı zamanda negatif özelliklerini de bir seçenek olarak bizlere sunarlar. Yay, ateş elementinden gelen sübjektivitesi ile dogmatik düşünce yapılarını, Balık ise su elementinden gelen kaotik yapısı ile aldanışları ve savunma mekanizmalarını körükler. Bu burçların element yapıları bizi Yay sürecinde rahatlıkla inancın ve anlamın dogmatik yapısını pekiştirecek katı düşüncelere doğru itebileceği gibi, Balık sürecinde de pembe tablolar, hayalle ve illüzyonlarla belirsiz ve temelsiz bir inanç yaratmamıza da sebep olabilir. İnanç ve anlamın evrensel temalarına yaklaşmak isterken her iki burcun da içerdiği paradoksal yapının tuzağına düşeriz. Yaşamı anlamlandırma adına ilkinde fanatik bir dindar kimliğine, ikincisinde ise yanılgılarla dolu bir spiritüel kimliğe bürünürüz. Oysaki bizden istenen yalnızca inanmak değildir. Dinler tarihine bakacak olursak fanatikler zaten inanır, hem de tüm hücreleriyle. Sonuç olarak, yaşamımızın en vazgeçilmez konusu olan inanç, aynı zamanda en güçlü paradoksudur. Aslında astrolojik öğreti, çatışma, gerilim ve güçlü paradokslarla sorunun kendisini ve cevabını aynı sembolde şifreler. Bunu fark ettiğimizde işler biraz kolaylaşır.
Jüpiter’in Üçüncü Kuralı
İnanç ve anlam arayışında ateş elementinin (Yay sürecinin) idealizmine, çocuksu neşesine, yaşam sevincine, kendini motive edebilme gücüne, risk üstlenme kapasitesine, deneyime yönelik dürtüsel isteğine ve sezgilerine ihtiyacımız vardır; ateş elementinin negatif kutbu olan sübjektivitesinden ve egonun ölümsüzlüğüne inanma arzusundan ortaya çıkan fanatizmine değil. Öte yandan su elementinin (Balık sürecinin) derin, yaratıcı sınırsız ve kapsayıcı aklına, ilham, şefkat ve merhamet dolu kalbine ve aşkın ruhuna ihtiyacımız vardır; Balık'ın dağınıklığına, yanılsamalarına, spiritüel egosuna veya bensizliğine değil.
Balık ve Yay, on iki burçtan oluşan Zodyak çemberinin evrensel temaları içeren son dörtlü grubunu başlatan ve bitiren burçlardır. Yani anlam ve inanç arayışımızı Yay ile başlatır, Balık'la sonlandırırız. Peki aradaki iki burç, yani Oğlak ve Kova bu sürecin nasıl bir parçasıdır? Bir bakalım.
Yukarıda bahsedilen paradoksun ana temaları bu dört burç üzerinden şöyle izlenebilir:
Kendimize yüklediğimiz anlamı içeren Yay,
Maddi dünyaya, paraya, kurumlara ve statüye yüklediğimiz anlamı içeren Oğlak,
İnsanlığa yüklediğimiz anlamı içeren Kova,
Evrene ve/veya Tanrı'ya yüklediğimiz anlamı içeren Balık
Başka bir deyişle, eğer Yay sürecini yaşarken kendimizi şişmiş bir ego değil de gücünü alçakgönüllülükten alan bir ego ile besleyip büyütüp genişleterek kendimize ve yaşama doğru anlam atfediyorsak bir sonraki süreç olan Oğlak burcuna geldiğimizde kendimize atfettiğimiz değeri ve anlamı yansıtacak somut ve elle tutulur işler yaparız. Oğlak sürecinde doğru işler yaptığımızda ise kendimize olan saygımız pekişecek ve hırstan, tutkudan, statü arzusundan ve materyalizmden bağımsız bir değer sistemi geliştirebileceğiz demektir. O zaman sıradaki Kova burcuna ait olan hümanist dünya görüşüne kendimizi daha yakın hisseder, başka insanların yaşamlarına ve kendilerini var ediş şekillerine saygı duyabiliriz. Artık ne kendimizin sosyal onaya ihtiyacı vardır, ne de biz başkalarının değerlerinin onay mercisiyizdir. Aslında bu, sosyal alanda rüştümüzün gerçekten ispatı ve özgürlük düşüncesinin de en doğru temelidir. İşte ancak bu yüksek değerleri geliştirdikten sonra Balık burcunu doğru idrak edebiliriz.
Jüpiter’in dördüncü kuralı
Yay sürecinin en temel konusu olan anlam ve inanca yaklaşımımız doğru temellere dayanıyorsa, ardından gelen Oğlak ile materyalizmden ve Kova ile zihnin sınırlarından özgürleşebiliriz. İşte o zaman Zodyak’ın son burcu Balık'a geldiğimizde her çeşit inançtan, hatta Tanrı düşüncesinden bile özgürleşmeye adayız demektir. Balık bize, gerçek inanç ve özgürlüğün "evrensel birlik" ilkesi olduğunu, yaşamın tüm unsurlarına şefkat ve merhametle cevap vermeyi öğrenemediğimiz sürece “bir” olmayı idrak edemeyeceğimizi söyler. Yay’la başlayan son dört burca doğru pencereden bakabilirsek astrolojinin kendi içindeki muhteşem dengesini ve ritmini görür, bu düzeni ve anlayışı yaşamın her alanına yansıtabiliriz.
Bu nedenle "Varoluşumuzun anlamı nedir?" sorusunun muhatabı tek başına Jüpiter değildir. Oğlak ve Kova burçlarının yöneticisi olan Satürn de bu sorunun muhatabıdır. Aralarındaki fark şudur: Satürn yapar, Jüpiter anlamlandırır. Bu da onların kullandığı araçları farklılaştırır. Jüpiter genişletir, açar ve dağıtırken, onun arkasını toplayan Satürn kısıtlar, büzer ve yoğunlaştırır. Jüpiter’in Satürn’e kıyasla daha az etkili ve daha az zorlayıcı görünmesi enerjinin bu kullanış şeklinden gelir. Dağılan enerji yoğunlaşan enerjiye göre daha zor hissedilir. Üstelik Jüpiter’in içerdiği konular bize daha kolaymış gibi gelir. Çünkü, anlam ve inanç söz konusu olduğunda insanoğlu en kolay kendini aldatır ve en zor da kendi tarafından aldatıldığına inanır. Bunu Yay sürecinde din, Balık sürecinde spiritüel inançlar aracılığı ile kolaylıkla yaparız. Satürn bizi son noktada bu gezegendeki maddi yapıların sürdürülebilirliğinin yıkılmasıyla cezalandırırken, Jüpiter din savaşları, şiddet ve acı ile cezalandırır. Üstelik Satürn’ü anlamak Jüpiter’i anlamakla mümkündür ve bu nedenle Zodyak’ın son burcu Jüpiter’in yönettiği Balıktır.
Peki burcu bu dördünden biri olmayanlar da bu süreci yaşar mı? Tabii ki herkes bu süreci kendine özgü bir şekilde yaşar. Çünkü hepimiz bu gökyüzünün altında doğduk, hepimizin birer adet Satürn ile Jüpiter’i ve hepimizin doğum haritasında bir “inanç evi” var. Satürn ve Jüpiter kendilerine özgü döngüleri ve transitleri aracılığı ile doğum haritalarımızdaki evlerimizi ve önemli astrolojik noktalarımızı tetikler ve belli aralıklarla bu konuları hepimizin gündemine getirirler.
Jüpiter bizden ne ister ve peşimizi ne zaman bırakır? Bizden istediği idrakin en özlü anlamı nedir? Cevabı ancak Balık ve Yay burçlarının varoluş amacından bulabiliriz. Yay kendimize inanmamızı, yaşamımıza ve varoluşumuza bir anlam atfetmemizi ister. Balık ise bu inancın evrensel değerlere doğru yükseltilmesini, hepimizin evrenin bir parçası olduğumuzu, kendimizi en tatmin edici bir şekilde anlamlandırabilmemiz için, evrenle, Allah’la ya da neye inanıyorsak onunla bir olduğumuzu idrak etmemizi söyler.
Jüpiter’in beşinci kuralı
Jüpiter bizden kendi varoluşumuzdan öte büyük bir plan olduğunu sezmemizi ve bunu anlayıp idrak etmemiz için
Okumamızı, öğrenmemizi ve ufkumuzu genişletmemizi,
Farklı kültürleri ve yaşam biçimlerini tanımamızı ve onlar aracılığı ile dünya görüşümüzü zenginleştirmemizi,
Risk üstlenmekten korkmadan sürekli gözlem ve deneyim peşinde olmamızı,
Adalet, ahlak ve etik değerler gibi temel konuları sürekli geliştirmemizi, bu konularla ilgili sıradan ve basit kurallara bağlanmamızı ve dahası bunları bir üst evrensel seviyeye çıkarmak için çaba sarf etmemizi,
Entelektüelliğimizin mutlaka yaşam deneyimlerimizden beslenmesini,
Sonuçta bu değerlerin hepsini hazmetmemizi, kişiliğimizle dışa yansıtmamızı, ve çevremizi kendi ışığımızla aydınlatmamızı ister.
Jüpiter, büyük öğretmenlerimizden biri olarak bizi ne tür sınavlara sokar ve sınav sonuçlarında hangi notları, hangi ödülleri ve cezaları alırız? Bu soruya cevap vermeden önce sınav sorularına bir bakalım:
Öğrendin mi? Okudun mu?
Gezip dolaşıp farklı yaşam biçimlerini deneyimledin mi?
Kendini geliştirmek, büyütmek ve derinleşmek için ne kadar çaba sarf ettin?
Aklın kadar sezgilerine de değer verip onlara kulak verdin mi?
Evrenin büyük planını sezebiliyor musun?
Varoluşunun bir anlamı olduğunun farkında mısın?
Yaşama katılırken ve bilgeliğinle göz önüne çıkarken risk üstlenmekten kaçındın mı?
Yaşam alanlarının içinde kendini korkusuzca var edebildin mi?
Ahlaki değerleri, adalet duygusunu ve etik değerleri içselleştirip alçak gönüllü, hoşgörülü ve güvenilir bir ego geliştirebildin mi?
Yaşam çevrendeki insanları cömertçe destekleyip kibre kapılmadan onların gelişmelerine ön ayak oldun mu?
Yaşama idealizm, iyimserlik ve güven içeren bir coşkuyla bakabiliyor musun?
Yaşamın kendisi senin için ilham alınacak bir değer mi?
Tüm zorluklara ve kaosa karşın kendini yaşama şefkat ve merhametle bırakabiliyor musun?
Evrenin ve Tanrı'nın seni sevdiğini ve desteklediğini hissedebiliyor musun?
Bu soruların her birinden eksi not alabileceğimiz gibi, Jüpiter’in artı hanesindeki seçenekleri de çok zengindir: a) derin, b) daha derin ve c) daha da derin, gibi. Astrolojide Jüpiter zenginlik ve şansla ilişkilendirilir ama esas zenginliği bize sunduğu sonsuz seçeneklerde yatar. Bu seçeneklerin çoğu gözümüzü boyamak ve bizi sınamak içindir. Yanlış seçenekleri tercih ettiğimizde egomuzu şişirerek cezalandırılırız. Jüpiter doğum haritamızda olumlu denen bir yerleşime sahip olduğunda cebimiz para ile, aklımız da bilgi ile dolabilir. Fakat bu değerlerin gerçek anlamını idrak edemezsek eğer, ruhumuz da aynı oranda kibirle, zihnimiz de katı rasyonel bilgi ile dolar. Ama her durumda kalbimizle bağımız kesilir.
Jüpiter’in Altıncı Kuralı
Jüpiter’den kazanabileceğimiz gerçek zenginlik yaşamın ve bilginin en derin anlamını yakalamaktır. Bu anlamları derinden ve daha derinden idrak ettikçe zenginleşiriz. Jüpiter bizi Satürn’ün tersine genişleterek, şişirerek ve şansla sınar.
Bu nedenle bizler de sahip olduğumuz dünyevi kaynakların bize Tanrı'nın şanslı kulları olduğumuz için evrenden gönderildiği inancına saplanıp kalırız. Jüpiter’in egomuzu şişirerek ve bizi kibirle donatarak yaptığı şey basitçe budur. Hepimiz kolaylıkla bu oyunun heyecanına kapılma potansiyeline zaten sahibizdir. Bu hâliyle Jüpiter, Steven Forrest’ın dediği gibi “Kendi ihtişamının hayaliyle şişmiş kocaman bir kabuktan başka bir şey değildir.” Sonuç olarak da, genişledikçe daha da genişlemek, etki alanımızı daha da büyütmek ve Zeus misali tüm gücü ve etkiyi elinde bulunduran tanrıcıklar olmaya başlarız, ki bunun sonucunda tabii ki sınıfta kalırız. İlk tokat ölüm korkusuyla Satürn’den, o es geçerse daha da sert ve yıkıcısı Plüton’dan gelir. Tabii ki Uranüs ve Neptün de sıranın kendilerine gelmesini beklerler. Aklımızı kullanırsak, bu tokatlar bizi silkeleyebilir. Aksi takdirde, yaşlandıkça gücümüzü ve etkimizi yitirir ve herkes gibi ölümlü olduğumuz gerçeği ile ilk yüzleştiğimizde, daha önce aldığımız hazdan çok daha güçlü bir ölüm korkusu her yanımızı sarar. Şanslı olduğunu zannedenlerimiz ise erken yaşlarda ya da ölüm gibi yaşamın güçlü meydan okumaları ile karşılaştıkları bir dönemde dogmatik inançlara düşünmeden bağlanarak bu defteri ölene kadar kapatıp geçmişteki gücü ve otoritesi ile avunur ve günahlarının affedilmesi için kendini dine adar. Bu kişiler böylelikle Jüpiter’den kurtulduklarını sanırlar.
Jüpiter’in Yedinci Kuralı
Jüpiter’in derslerini geçemeyenlerin bu yaşamda ektikleri karmik tohumların çoğu bir sonraki yaşantıda biçilmek üzere Satürn tarafından sessiz sakin toprakta nadasa bırakılır. Bu tohumlar bir sonraki yaşamda, öğrenilememiş derslerin daha zorlu şartlar altında öğrenilmesini sağlayacaktır. Bu tohumlar gelecek yaşamda bir karakter olarak filizlenecek ve kişi kendini muhtemelen çok derin bir özsaygı problemiyle yüzleşmek zorunda kalacağı yaşam biçimleri içerisinde bulacaktır. Ve şuursuzca kaderine lanet edecektir.
SONUÇ
Jüpiter’in istediği zenginlik ve şöhret olamaz. Jüpiter bu dünyevi yaşam içerisinde egomuzu şişirecek işler ve edimler yerine, egomuzu onurla, adaletle ve bilgelikle taçlandıracak edimlere yönelmemizi ister. Bu nedenle ahlak ve etik değerler ile onur ve yaşama saygı gibi değerleri kazanıp kazanamadığımızla ilgilenir. Bu dünyadan göçtüğümüzde ardımızdan bıraktığımız amellerimizin hakkaniyete, bilgeliğe, alçakgönüllülüğe, çevremize onurlu değerler aşılayıp aşılamadığımıza bakar (Yay süreci).
Ancak iş tabii ki burada bitmez: Bir sonraki aşamada ruhumuzla temas kurarak egomuzu sonsuzlukla tanıştırıp evrene teslim etmek için gerçekleştirmemiz gereken deneyimler devreye girer (Balık süreci). Jüpiter bu aşamada bizden egomuzla birlikte her çeşit inancı aşmamızı, dogmalardan ve önyargılardan gerçek anlamda kurtulmamızı ister. Bunun tek başına gerçekleştirilmesi, söz konusu gezegen Jüpiter bile olsa zordur. Dolayısıyla Jüpiter'in yardımına Neptün yetişir. Neptün önce ortalığı bulandırır; yanılsamalar, halüsinasyonlar, illüzyonlar, hayaller yaratır ve derken kaos büyür. Balık'la temsil edilen bu aşamadan iki çıkış vardır: Birincisi, bazen kurban bazen de işkenceci kılığına bürünen spiritüel ego, ikincisi ise yaşamın her unsuruna şefkat ve merhametle cevap verebilen kozmik bilinç.
Ve böylece Jüpiter, Balık burcu aracılığı ile Burçlar Kuşağı'na (Zodyak Çemberi'ne) son noktayı koyar. Bu aynı zamanda metaforik olarak spiral formunda büyüyen (Spiral form değişken niteliğin enerji biçimidir) ruhun tekâmülünü de anlatır. Bir döngü biter, noktalanır ve ardından daha süptil bir yeni döngü başlar.