Updated: Sep 9
“Savaşçı olmak mükemmellikle ilgili değildir ya da zaferle veya incitilemez olmakla. O, incinmeye açık olmakla ilgilidir. Gerçek cesaret budur." Dan Millman
"

Var olmak" dendiğinde akla ilk gelen, bir şeye ya da bir şeylere rağmen “yapma” iradesini sürdürmektir. Bu nedenle Mars her şeyden çok irade ile ilgilidir. Dışarıdan gelen tüm meydan okumalara cesaretle karşı durmak ve yapmak istediğimiz her ne ise, korkmadan, yılmadan, taviz vermeden yola devam etmek demektir. Mars tam olarak bunu ister. Onun için yaşam enerjimizi ve ruhumuzun soluğunu dışavurmak, yaşamsal ihtiyaçlarımızı gidermek, kendimizi ortaya sermek ve amacı yitirmeden hedefe en kestirme yoldan ilerlemek, zaman kaybetmeden tüm enerjimizi önceden belirlediğimiz belli bir alana yönlendirmek vazgeçilmezdir.
İrade dediğimiz şey hepimiz için son derece kırılgandır. İradeyi sürekli kılan ise motivasyondur. Yani belli bir amaca doğru kendimizi nasıl motive ettiğimiz irademizin sürekliliğini anlatır. Mars hangi burca yerleşmişse kişinin en temel yaşam motivasyonu o burcun dinamiklerinden çıkar. Özellikle sabit burçlara yerleşmişse, inatçı ve dayatmacı bir irade söz konusu olur. Öncü burçlarda irade, hedefe doğru motive olabilme yeteneğinden gelen destekle güçlü ve canlı kalır. Mars değişken burçlara yerleşmişse, yeniye ve değiştirmeye yönelik tutkuyla iradesini besler.
Mars zamanla yarışmak demektir. Yavaşlamak düşünceyi, eleştiriyi, irdelemeyi ve endişeyi getirir. Bu ise ortalığı bulandırır, amacın gözden yitmesine sebep olarak kendi yolunda ilerleme iradesini zayıflatır. Mars, acil bir ihtiyaçtan yola çıkarak, kafa karışıklığına meydan vermeyecek bir hızda, enerjiyi tüm yoğunluğu ile zorlu bir eylem için kullanabilme kapasitemizi anlatır. Bu haliyle spontanelik ve doğallıkla doğrudan ilgilidir. Mars içten gelen saflığı, sezgisel tavrı ve varoluşa aşkla bağlılığı içinde barındırır; bu, ruhun ihtiyacı olan yaşama arzusu ile motive edebileceğimiz bir deneyim ya da tekamülün başlangıcını cesaretle ve idealizm ile gerçekleştirebilmemiz içindir. Mars yaşama yaklaşımımızı gösterir. O en değerli varoluş enerjisidir. O olmazsa hiçbir şeye aşkla bağlanmak mümkün değildir. Bu nedenle doğum haritasında içinde bulunduğu burç ev veya açılar yaşam enerjimizin niteliğini, hızını ve amaca ilerleme şeklini, spontane durumlara vereceğimiz tepkiyi belirler.

Mars varoluşumuzu korumamamızı, onun için savaşmamızı ve yılmadan kendi irademizin ardından gitmemizi ister. Mars bu amacı gerçekleştirmek için korkmadan hedefe odaklanmamızı ve ardımıza bakmadan ilerlememizi ister. Bu noktada Mars’ın gölge özellikleri devreye girer. Ardında bıraktıklarına ne olduğunun farkında değildir. Onlarla empati kurmak, kırıp döktüklerine dikkatini yöneltmek odak noktasının kaymasına ve hedefini kaçırmasına neden olur. Bu durumda onun için önemli olan rekabettir. Herkes kendi için savaşmalı ve kendini korumayı bilmelidir. Sanki milyonlarca spermden yalnızca bir veya ikisinin yumurtayı dölleme şansına sahip olduğunu sezgisel olarak biliyor gibidir. Tüm başlangıçların ve tüm doğumların kendini koruyan tılsımı işte buradan gelir. Sezgisel olarak ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı bize Mars söyler.
Ancak hepimizin en fazla sağır olduğu gezegen de Mars’tır. Mars enerjimizi çoğu zaman sosyal değerler ve tabular nedeniyle bastırır ve onun malefik (kötücül) olduğuna dair güçlü önyargıları bilinçaltımıza kodlarız. Bu baskıların cezasını ise sezgilerimize sağır kalarak öderiz. Mars bizim sezgisel aklımızı temsil eder. Bu nedenle Koç’u ve Akrep’i çok sever. Koç'taki yerleşimi kişiye su gibi akan, saf, doğal, sezgisel, korkusuz bir yaşam enerjisini verir. Koç'ta doğumla ilgiliyken Akrep’te yeniden doğuşla ilgilidir. Yani işe yaramayan dürtülerden, duygulardan ve tabulardan arınıp daha saf, daha net, daha temiz ve arınmış bir yaşam enerjisini yaşarken doğurmamızı ister. Mars Koç yaşam enerjisini doğururken Akrep bu enerjiyi saflaştırır, arındırır ve dayanıklı hâle getirir.
Ruhun soluğunu temsil eden Mars enerjimizi dönüştürmek demek, uyum sağlama adına başkaları ile empati kurmak demek değildir. Bu, doğum haritamızdaki Ay’ın işidir. Mars maddi yaşantının içe yansıyan değerlerinden, savunma mekanizmalarından, önyargılardan, tabulardan, ölüm korkusundan ve saldırganlık ihtiyacından arınmak ve temizlenmek demektir. Mars cinsel enerjinin saflaştırılmasını ister. Bunun için öncü-eril Koç enerjisinin sert ama bir o kadar da kırılgan yapısı, sabit-dişi enerjiyi içeren Akrep’le güçlenir ve daha üst perdeden yaşama dâhil olabilir. Mars’ın Akrep'le olan bu bağını gözden kaçırıp bu gezegenin doğasını yalnızca Koç üzerinden anlamaya çalıştığımız zaman, ona zararlı ve yıkıcı anlamlar yüklememiz kaçınılmaz olur. Oysaki ruhun enerjisinin ilk dışavurumunu anlatan Mars nasıl bu kadar kötü sıfatlara sahip olabilir ki? Astrolojinin hangi ekolü ile ilgileniyor olursak olalım, gezegenlerin ezoterik anlamlarını kaçırdığımızda, insanın gelişiminin gerçek dinamiğini kaçırıyoruz demektir. Çünkü Mars dürtülerle, cinsellikle ve bencillikle ilgili olduğu kadar, bunların saflaşmasıyla da ilgilidir.
Esasen cesaret, kırılmaktan korkmadan kendi irademizi dayatmak demektir. Mars yaşam enerjisini ve dolayısıyla kendini ortaya sererken insanlar tarafından incitilme riskini göze alıp almadığımızı sorar. Bu durumda Mars’ın bir diğer gölge özelliği ortaya çıkar: kırgınlıkların yarattığı bastırılmış öfke. Mars, yaşamsal istek ve arzularımızı idealizmden uzaklaşmadan gerçekleştirmemizi ister. Onun idealizmi, ruhun neşesini, doğallığını, saflığını ve çocuksuluğunu ortaya sermek ve incinmekten, risk üstlenmekten korkmadan yeni başlangıçlar oluşturmaktır.
Mars aynı zamanda öz saygımızın temel taşlarından biridir. İncinme ve yok sayılma gibi içsel kırgınlıklara ve öfkeye neden olan hâlimiz ile de korkmadan yüzleşmekle ilgilidir. Tüm çabalarımıza rağmen görünür olamamak, yaşam sevincimizi ve neşemizi yitirmemize sebep olur. Mars cesaretle kendi varoluşunu savunurken, başka varoluş şekillerine de saygı duymamızı ve onları da korumamızı ister. Aksi takdirde beklediğimiz saygıyı göremez ve öfkeyle dolar, taşarız.
Ezoterik astrolojide Akrep burcunu yöneten Mars, öz saygımızı nereden aldığımızı, nasıl geliştirip koruyabileceğimizi de bize anlatır. Varoluşumuzu, başkalarının varoluşlarına saygı duymadan koruyamayacağımızı söyler. Gerçek cesaretin kendini değil yaşamı korumak olduğunu idrak edene kadar Mars bizim peşimizi bırakmaz. Aksi takdirde, kendimizi nerede, ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan bastırılmış bir öfkenin ya da açık bir saldırganlığın ortasında buluruz. Bencilce kendi istek ve arzularımızın ardındaki dolaylı ya da dolaysız yollarda koşuşturur dururuz. Mars’a göre cesaret kendi iradelerimizi dayatmak değildir. Gerçek cesaret kendimizinki ile birlikte tüm yaşamı korumaktır. Ancak çoğumuz korumayı, korunma olarak algılar, cesaret örtüsünün altında sakladığımız korkularının ardından gideriz.